MİLİTAN

      Sonunda hedefine ulaşmasına az kalmıştı. Okulu bitirmiş, şimdilik kendisini idare edebilecek kadar para kazandığı bir işte çalışıyordu. İlerde daha çok para kazanabileceği bir işe girebilir, hatta oradan kazanacağı parayla tek başına kalabileceği ya da şimdiki ev arkadaşları gibi olmayan kişi/kişilerle eve çıkabilirdi. Bunu daha çok evde rahat hareket edebilmekten ziyade evde bir düzenin olmasını istediği içindi. Okul dönemindeyken eve geldiği her gün yaşadığı problemler yıldırmıştı. Evin temizliği, bulaşık sorunu, boş muhabbetler, devamlı açık olan televizyon ve bilgisayarın sesi… Sanki trafikte, sokaklarda ki insan kalabalıklarından dolayı oluşan gürültü kirliliği yetmiyormuş gibi bir de bunları çekmek zorundaydı. Eve ilk geldiği zaman bile (şimdikine oranla) o kadar dağınıktı ki ilk “merhaba” dediği arkadaşı o sıra çorabının eşini aramakta bir yandan da samimiyetsiz olarak “merhaba” karşılığını alabilmişti. Eve geldiği o zamanlar sınav haftası olduğu için evin bütün dağınıklığını bu haftanın verdiği yoğun temposuna yormuştu. Günler geçiyor ev arkadaşlarıyla paylaşımlar yaparak birbirlerini tanıyorlardı. Fakat tek değişmeyen şey her gün eve geldiğinde evde karşılaştığı düzensizlik; çorapların, kıyafetlerin, ders notların, gazetelerin kanepelerin üzerlerinde, yerlerde yer edinmiş olması ve yemek yenilen masanın gün içinde veya akşam toparlanmadan üzerinin yemek ve abur-cuburların artıklarının orada oluşturduğu yeni bir habitat* bölgesi. Her gün karşılaştığı bu manzarayı toparlıyor düzene sokuyordu. Artık yaşadığı bu sorunlara son vermek için ev arkadaşlarıyla konuşmaya karar vermişti. Neticede kendilerinin devrimci olduğunu ve devrimcilik yaptığını iddia ediyorlardı. Yemek sonrası ilk defa televizyon ya da başka bir teknolojik aletle uğraşmadan birden bire sohbet etmeye başlamışlardı. Birer birer sigaralar yakılıyor, çaylar yudumlanıyordu. Konuya nasıl gireceğini düşünürken aklına o dönem okulda ki örgütlü bireylerle yaptığı “Militan” konu başlıklı tartışma geldi. Ortamda konuşabilecekleri konular tükenmiş, herkes eline yine teknolojik aletlere götürürken o anın telaşıyla: - “Sizce “Militan” kelimesi nedir? Militan olduğunu iddia eden birisinin nasıl olması gerektiğini düşünüyorsunuz?” diyerek dikkatleri üzerine çekmeyi başarabilmişti. Hedefine ulaşabilme umudu güderken bir yandan da belki farklı bir şeyler de öğrenebilirim diye düşünüyordu. Deniz hemen atlayarak: - “Örgütlü olması gerekiyor. Tabi sadece bu değil bulunduğu örgütün ona verdiği görevleri yerine getiriyor olması lazım.” Dedikten sonra devam edecekmiş gibi gözlerini düşünceli bir şekilde kapının en az bir yıldır hiç silinmemiş camına çevirdi. Bedirhan, Deniz’in bitirdiği cümleyi tamamlama telaşıyla konuya bir anda girdi. - “Deniz’in söylediklerine katılmakla birlikte bulunduğu her alanda örgütlü mücadelesinden aldığı güçle örgütlenme alanları yaratmalıdır.” - “Bunların hepsine katılıyorum. Ama sadece bunlar mı o kişinin “militan” olduğunu gösterir?” Bu sorunun ardından herkes gözlerini bir yerlere çevirerek sanki çok zor bir soruymuş gibi uzun uzun düşünmeye başladı. Bu sessizliği Bedirhan’ın kırmızı Winston paketinden çıkardığı sigarayı yakmak için çakmağından çıkan ses bozdu. Hala fikirler dile ulaşamamış, can bulamamıştı. Konuyu istediği yere çekebilmek ve tartıştırabilmek için kendisinin de adım atması gerektiğini düşünüyordu. - “Temizlik, düzen, disiplin, zamanı dikkatli kullanma, sözünü tutma, elektrik ve su kullanımında tutumlu olma, kullanılan dilde sadelik ve üsluba özen gösterme gibi ayrıntılar gündelik yaşamda, olması gerektiği için değil, gönüllü olarak benimsendiği için bir devrimcinin hal ve hareketlerinde somutlaşmalıdır. Kitleler her şeyden önce devrimcilerin kara kaşına, gözüne, güzelliğine ya da konuşmadaki becerisine değil; oturuşundan kalkışına bir bütün olarak tutum ve davranışlarına dikkat eder. Çünkü devrimci (militan) birey, uğruna mücadele verdiği, bedel ödediği geleceğin yeni toplumunun bu güne bir yansımasıdır.” Diyerek cümlesini bitirmişti. Deniz sanki yeni bir şey keşfetmişçesine gözlerinin içi parlıyor, yanından hiç düşürmediği not defterini açarak duyduklarını not ediyordu. - “Çok haklısın, devrimci dediğin giyimine, konuşmasına, temizliğine dikkat etmelidir.” Diye söze katılan Bedirhan gözleriyle Deniz’in onu onaylamasını ve kendilerinin de böyle bir devrimci olduklarını söylemesini bekledi. Ama Deniz o sıra defterine yazmakta olduğu notla meşguldü. Farkında olmadan Bedirhan’ı memnun edecek bir şekilde söylenen sözleri kafasıyla onaylıyordu. - “Neticede bizlerin en büyük görevlerinden birisi de çevremizde ki insanları (annemizi, babamızı, kardeşlerimizi, arkadaşlarımızı…) değiştirip dönüştürmektir. Bunun içinde öncelikle kendimizi değiştirmek gerekiyor.” Dedikten sonra Deniz’le Bedirhan’a baktı. Deniz’den beklenen çevikle: - “Çok haklısın, kesinlikle katılıyorum söylediklerine.” Cümlesini bitirdikten sonra Bedirhan’ın da onaylamasıyla artık yüzü gülüyor hedefine yaklaştığını hissediyordu. Bu mutluluğun verdiği tebessüm ile ortaya şakayla karışık ciddiyetle: - “O zaman evde bizden başka yeni oluşan (aslında uzun süredir varlığını sürdüren) popülasyonların** varlığına son vermek için harekete geçelim mi ne dersiniz?” diye sorduktan sonra zaferini kutlarcasına bir anda ayağa kalktı. Deniz ve Bedirhan da bir anda ayaklanması ve bir saatlik bir çabadan sonra evde büyük oranda değişiklikler göze çarpıyordu; yürüyebilecekleri, yemek yapmak veya su kaynatıp kahve, çay içmek için rahat hareket edebilecekleri alan genişlemiş, koltuklarda kendileri dışında var olan kıyafetlerin hakimiyetine son verilmiş, iş bölümü yaparak yerler silinmiş, mutfakta ki bulaşıklarda yıkanmıştı. Büyük oranda koku ve görüntü kirliliği ortadan kalkmıştı. Bu tatlı yorgunluğun ardından oturdukları koltuklara daha da gömülerek çaylarını keyifle yudumluyorlar bir yandan da uzun bir süre sonrasında ellerine kitap alıp okuyorlardı. Bedirhan bu sesliğini bozmak ve yaptığı işle gururlandığını belirtmek istercesine: - “Ohh bee Dünya varmış! Sonunda ev düzene kavuştu.” Dedikten sonra keyifle bir sigara yaktı. Günler geçiyor durum eski haline almaya başlıyordu. Bunu önlemek için her fırsatta duruma dair konuşma yapıyor fakat her seferinde: - “Bugün çok yoruldum, birazdan kalkar gerekli şeyleri yaparım.” Sözlerini aldıktan sonra hep bir bekleyiş içerisindeydi. Maalesef her defasında verilen sözler tutulmuyor, evin dost görünümlü varlıkları eskiden olduğu gibi hakimiyeti ele geçirmeye başlıyordu. Arada bir olsa da bu hakimiyete son verilse de o gün konuştukları ve ortak olarak aldıkları kararlar tam anlamıyla uygulanmıyordu. Artık okulun bitmesine az kalmış son olarak final sınavlarını bekliyordu. Bir yandan ders çalışmak, kitap okumak ve daha rahat hareket edebilmek için evdeki bu sorunları ortadan kaldırmaya çalışıyor, bir yandan da okul bittikten sonra dışarda kendisini bekleyen diplomalı işsizler ordusuna katılmamak için kendi alanıyla ilgili çalışabileceği iş araştırıyordu… 

*Habitat: Bir organizmanın yaşadığı ve geliştiği yer. *
*Popülasyon: Belirli bir bölgede yaşayan aynı türe ait bireyler topluluğudur.


Yazar: Ulaş Iğdır

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız Sineması'nın Ölümsüz Yönetmeni Agnes Varda'nın Dikkat Çeken 10 Filmi..

Toplumsal Bellek ve Hafızanın Gözünden Gerçeğin Umudunun Sesi: Kaygı...