Yeniden Merhaba… Mart ayının son söyleşisini yine Drama eğitmenliği programından çok sevdiğim arkadaşım Ceren ile gerçekleştireceğiz. Ceren, aynı zamanda bir ressam ve kendine has denemeleriyle fark yaratmayı başaranlardan… Malum oldukça zorlu süreçlerden geçiyoruz, haliyle umutsuzluğa kapılmak yerine okumak, yazmak, söyleşmek, üretmek gerek. İnsanoğlu her duruma uyum sağlayabilmeyi becerebilen nadir türlerden..  günlük rutinlerimizi bile kısıtlamak durumunda kaldığımız bugünlere adapte olabilmek için, böylesi ufak dokunuşlarla, birkaç dakikalığına da olsa zihinlerinizde yer etmek istedik… Buyurunuz;

    Ceren Hoş geldin. Hiç tanımayanlar için biraz kendinden bahseder misin?

  1990 Ankara doğumluyum. Babam,  diplomat olduğundan birçok ülkede yaşama şansım oldu. Anaokulu ve ilkokulu Dakar Senegal’de okudum, Afrika’da bir ülke. Ortaokulu, Fransa’nın Strasbourg şehrinde okudum. Lise dönemlerimde Ankara’daydım. Diplomatlar; 4 sene yurtdışında, 2 sene Türkiye’de olmak zorundalar o yüzden yolum tekrar Ankara’ya düşmüştü. Liseyi burada bitirdikten sonra üniversiteye Paris’te başladım. Psikoloji bölümünden mezun oldum. Şimdi yine buralardayım, ressamım. Aynı zamanda Fransızca’dan Türkçe’ye çeviriler yapıyorum.




Şimdi ressam kimliğin bizim için önemli. Resme olan yeteneğini nasıl keşfettin, yoksa Strasbourg’tayken mi keşfettin, rüya gibi bir şehir?

  Aslında çocukluğumdan beri çizim hep hayatımda vardı.Annem, çocukken çizdiğim resimleri çok beğendiği için saklamış, çerçeveletmiş. Bu benim için teşvik edici bir detay oldu diyebilirim. Üniversite zamanlarımda yani Paris'teyken; annem, resim dersleri almaya başlamıştı, ama o zamanlar ben pek ilgili değildim.. Türkiye’ye geri döndükten sonra  annem, resim yapmak için kendine bir oda hazırlamıştı. Bir gün o evde yokken odaya girdim. Şövale bana bakıyordu ben ona bakıyordum. Bir hevesle şövalenin karşısına oturdum, oturuş o oturuş…Annem eve dönene kadar iki resim yapmıştım.O günden sonra bir daha da kalkmak istemedim tuvalin başından. Resim, bir meslek olarak hayatıma girdi…




İlk denemen de yağlıboya mı çalışmıştın?


  Akrilik boyayla çalışmıştım. Akrilik; su bazlı bir boyadır ve çok çabuk kurur. Yağlı boya; biraz geç kurur ve etrafa fazla koku bırakır. Ama yağlı boya da çalışıyorum. İlk deneyimim Akrilik boyayla oldu ve tuvaldeki resime, aldığım psikoloji eğitiminin tamamen yansıdığını gördüm, o beni çok etkilemişti. O tablonun ismini Haneler koymuştum, hatta bir seri haline getirdim, Haneler Serisi olarak devam ettirdim o çalışmayı.

Haneler


   Serinin ilk eseri olan;  Haneler  adlı  tablom,  Somalı ailelere destek amaçlı yapılan bir açık artırmada satıldı ve geliri Somalı çocukların eğitimi için bağışlandı. Tabloya dair benim için önemli olan bir detaydan bahsetmek istiyorum; Tabloyu, Madalyon Psikiyatri Merkezi’nin satın aldığını öğrendim  sonradan. Tablonun arkasında  bulunan özgeçmişimde, psikolog olduğumu öğrenince bana ulaşmak istemişler. benim  tablolarımda, aldığım psikoloji eğitiminin izlerine muhakkak rastlarsınız ve bu izin peşine bir psikiyatri merkezinin düştüğünü öğrenmek beni de şaşırtmıştı. Bu açıdan da benim için önemli bir yerdedir.


Etkilendiğin herhangi bir sanat akımı var mı?

   Ben tamamen sezgisel bir ressamım. Herhangi bir sanat akımından etkilenmekten ziyade psikolojiden çok besleniyorum aslında.

  Benim çıkış noktam; psikolojik testler oldu. Özellikle, Rorschach Testler'den yola çıktım. Aslında; insanların bilinçaltlarına dokunan resimler yaparım. Hatta benim mottom; Geçmişin gibisin, hayalgücün kadarsın şeklindedir. Burada benim savunduğum şey; her bireyin geçmişi, çocukluğu, deneyimleri farklıdır ve bu farklılıklar bizi biz yapar. Şimdiki bakışaçımızı besler, belirler ve edindiğimiz tecrübeler hayalgücümüzü şekillendirir.

   Ben, bir resmimi ayrı ayrı 15 kişiye göstersem, o 15 kişi, o resimden farklı farklı anlamlar çıkarır. Aslında ne kadar çok seyirci varsa o kadar anlamı vardır resimlerimin. Tamamen sübjektiftir.

  Ama ille bir sanat akımından söz edeceksek; belki, çağrışımlarla yaptığım için ve insanların iç dünyalarına ve bilinçaltlarına yönelik çalıştığım için; Sembolizm akımından bahsedebiliriz diye düşünüyorum.

Beğendiğin, tarzına yakın bulduğun ressamlar var mı peki?

  Sevdiğim ressamlardan bahsetmem gerekirse; Klimt var o da Sembolizm Akımı temsilcilerindendir. Monet var, Turner, Dali çok sevdiklerim arasındadır.



Genellikle sanatçıların, onları üretmeye iten bazı anları vardır. “ilham geldi” ifadesi  meşhurdur sanatçılar arasında. Seni de resim yapmaya yönelten anların oluyor mu? Veya teşvik eden herhangi bir obje, ses, görüntü, kişi, olay gibi faktörler var mı?

 Dediğim  gibi ben tamamen sezgisel bir ressam olduğum için; bana herşey ilham kaynağı olabilir. İzlediğim filmler, okuduğum kitaplar, mitoloji, toplumsal olaylar, gündem, dinlediğim müzikler… Bunların hepsi bana ilham kaynağı olabilir.

Şu ana kadar yaptığın eserlerde; özellikle yaratım süreçlerinde seni  en çok etkileyen, en anlamlı bulduğun eserin hangisi oldu?

  Esasen benim felsefemi oluşturan bir  tablom var; Bilinçaltınız  adı ve ben bu Bilinçaltı Tablomu yaratırken bir psikolog gözüyle çalıştım. O tabloya, bir sürü figür yerleştirdim; ama o figürlerin arasında bir tane esas figür vardı. Ancak benim vurgulamak istediğim figürü, şimdiye kadar hiç farkeden  olmadı.. Esas figürü çerçeveleyen figürleri gördüler veya kendileri başka figürler yarattılar.Buradan hareketle aslında; günümüzde, ne kadar detaylarda boğulduğumuzu ve büyük resmi ısrarla göremediğimizi farkettim.



Bilinçaltınız 

Şu ana kadar kişisel resim sergileri açtın mı? O süreçlerden bahseder misin biraz?

  Hem Yurt içinde hem de yurt dışında bazı karma sergilere ve fuarlara katıldım. Bunların yanısıra; birkaç sene önce  Ankara’da Anamnez adında bir kişisel sergim olmuştu. Hatta o kişisel sergi esnasında beni çok  etkileyen bir anımı anlatmak istiyorum; sergide, Bilinmeyen adlı bir eserim vardı. Bir baktım ki, bir hanımefendi Bilinmeyen isimli eserimi dikkatle inceliyor. Yanına yaklaştım ve bana doğru dönüğünde gözleri dolmuş bir vaziyetteydi ve bana dedi ki; Ben bu tabloda eski ve büyük bir sırrımı gördüm. Tabi benim tüylerim diken diken oldu. Çünkü Bilinmeyen adlı tablomda bir figür var ve ben o figüre bir sır yüklemiştim, o kadının etkilenerek eski bir sırrını gördüğünü söylemesi beni inanılmaz şaşırtmıştı, olduğum yerde donakalmıştım  ve orada aslında amacıma ulaştığımı gördüm, insanların geçmişlerine, bilinçaltlarına dokunabildiğimi gördüm ve bu beni çok etkiledi.

Bilinmeyen

Gelecekte bizi bekleyen başka sergilerin olacak mı peki?

  Şu an sizlerle paylaşabileceğim, belirlenmiş ve kesinleşmiş net bir sergi tarihi yok; ama bazı projeler ve sergiler hakkında birkaç galeriyle irtibat halindeyim…






 
Ceren Demirbaş Web Site: http://www.cerendemirbas.sitew.org/

Söyleşi: Gözde Can GÖZÜAÇIK




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız Sineması'nın Ölümsüz Yönetmeni Agnes Varda'nın Dikkat Çeken 10 Filmi..

Toplumsal Bellek ve Hafızanın Gözünden Gerçeğin Umudunun Sesi: Kaygı...