Bahar, kapıyı açar açmaz evlerimizden
içeri dolacak gibi… Kışın kasveti yavaş yavaş geride kalırken, Buğday Tanesi’de
minicik adımlarıyla emeklemeye devam ediyor. Kolektif çabamıza ortak olan Çağdaş
Drama Derneği eğitmenlerinden çok sevgili hocam Zeki Hoca’yla Yaratıcı Drama alanına
dair keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. İyi ki yollarımız aynı çemberde
kesişmiş… Uzun uzadıya sohbet ettiğimiz için, sözü fazla uzatmadan sizleri
keyifli sohbetimizle başbaşa bırakıyorum;
Öncelikle bize biraz
kendinizden bahsedin.
Merhabalar,
benim adım Zeki Özen. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Temel Eğitim
Bölümü’nde araştırma görevlisi doktor olarak çalışıyorum. Aslen Hataylıyım.1980
doğumluyum. Evliyim. Uzun süre Adana’nın Ceyhan ilçesinde yaşadım. Genelde bunu
da dile getiriyorum. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarım orada geçti. Ceyhan’ın benim
yaşamımda çok önemli bir yeri vardır. Yaklaşık olarak, 20 yıldır da dramanın
içindeyim.
Peki Yaratıcı Dramayla nasıl
tanıştınız?
Aslında yaratıcı dramayla önce tanışır
gibi oldum, sonrasında gerçekten tanıştım. Şöyle ki; Üniversiteye Adana’nın
Ceyhan ilçesinden çıkıp gelmiştim. O zamanlar sporla da biraz ilgileniyordum;
basketbol, voleybol oynuyordum. Üniversiteye geldiğimde şimdiki hocam, baba
yarım diyeceğim Ömer Adıgüzel Hoca, danışmanım oldu. Tabi ben tanımıyordum o zamanlar Ömer Hoca’yı. O zaman
böyle bilgisayar ortamı da yok, tam yirmi yıl öncesinden bahsediyorum; 1999
yılı. Hoca, danışmanı olduğu öğrencileri odasına çağırıyordu. 15-20 dakika
içinde birbirimizi tanımaya çalışıyorduk. Beni de odasına çağırdığı zaman;
drama topluluğuna davet etti, ben voleybol oynamak istediğimi söyledim. İlk yıl
reddettim; dolayısıyla tanışır gibi oldum o sene. Ama ben unutmuştum tabi.
Ertesi sene arkadaşlarımızla bir tiyatro
oyunu ortaya çıkardık. Birinci sınıfın Türkçe dersi içinde zorunlu olarak yaptığımız bir etkinlikti. O
tiyatro topluluğundaki arkadaşlarla çok sıkı ilişkilerimiz oldu. Yılmaz Erdal,
Sezin Bozkurt, Gözde Tuna diye üç tane çok yakın arkadaşım vardı, onlar drama
topluluğundalarmış. Onların vasıtasıyla ben de yer almaya başladım orada..
Dolayısıyla 2000 yılında başlamış oldum. O sene de uluslararası bir kongre oldu
uluslararası kongrede- o zaman seminer diye adlandırıyorduk- drama topluluğu
öğrencileri olarak görev aldık, böylece; dramanın içinde daha da aktif olmaya
başlamış oldum. Sonra Çağdaş Drama Derneği’yle tanıştım, derneğin çalışmalarına
dahil oldum. Ali Öztürk ve Ömer Adıgüzel Hocalarımla yaptığım çalışmalar beni
alana daha da yakınlaştırdı.
Yaratıcı Drama denilince
karşımıza birçok farklı tanım çıkıyor. Sizce yaratıcı drama denilince aklımıza
ne gelmeli?
Alandaki tanımı hepimiz biliyoruz aslında.
Ömer Hocalar, İnci Hocalar gayet güzel tanımlamışlar. Ben; insanı merkeze alan,
canlandırmanın odakta olduğu bir yöntem olduğunu düşünüyorum.Yani; bütün bu
farklılıklar, başka insanların düşünceleri, ön yargılarımız, bunların hepsi bir
tarafa insanı, insan olduğu için merkeze
alan ve ön yargılardan kurtulup çeşitli
tekniklerle, sürece dahil olan kişilerin yaşam deneyimlerinden de yararlanarak
yaptığımız canlandırmalardır . Bu canlandırmaları yaparken; sinema,tiyatro,
psikoloji gibi çeşitli tekniklerden de yararlanıyoruz. Dolayısıyla şöyle bir
toparlayacak olursam; insanın merkeze alındığı, insanın insanla ve kendi
yaşantılarından hareketle başka alanlardan da
yararlanılıp çeşitli teknikler kullanılarak
ve kurgusal bir ortam oluşturularak yapılan canlandırmalardır diyebiliriz.
Canlandırma vurgusu önemli
mi burada. Yani; ağırlıklı olarak canlandırmalara mı yer verilmeli?
Canlandırma olmazsa, drama olmaz diyoruz.
Gerçek yaşamla ilişkisini kurarak drama
çalışmalarını yapılandıran yaklaşımlar da mevcut. Bizim şu ana kadar çok net
üzerinde durduğumuz şey; atölye çalışmalarında, mutlaka bir canlandırmanın
olması gerektiği yönünde.
Türkiye’de alana dair doğru
bilinen yanlışlardan ve drama eğitiminde eksik bulduğunuz noktalardan
bahseder misiniz?
Alana dair doğru bilinen yanlışlardan söz edeceksek
herşeyden önce; herkesin yapabileceği bir şey gibi görünüyor. Ben dramanın;
herkesin yapabileceği bir şey olduğuna inanmıyorum. İki oyun oynatırım bir de canlandırma yaptırırım diyen insanlar
var. En büyük yanlış bu. Onun dışında; kısa bir eğitimle yapılabilir gibi bir
algı var. Ben, bunun da yanlış olduğunu düşünüyorum. Aslında bir drama eğitimi
tasarlarken ve drama eğitimi alınırken çok farklı noktalarda, derinlikli bir biçimde
eğitim alınması gerektiğine inanıyorum, eksik olan kısımlarına ilişkin de bunu
söyleyebilirim.
Türkiye’de drama eğitimi veren farklı
kurumlar var. MEB onaylı bir program mevcut. Talim Terbiye Kurulu’nun programı
bu. Talim Terbiye Kurulu’ndan onay
geçerken de aslında Çağdaş Drama Derneği’nin eğitmenleri, çok büyük bir çaba
sarfettiler. O dönemki eğitmenlerimizle, yoğun bir şekilde gerçekleştirdiğimiz
çalışmalar sonucu; MEB ‘de bir program onaylandı.Bu program; şu anda herhangi
bir biçimde, ben MEB onaylı sertifika
veriyorum diyen kurumlar tarafından da yürütülmek ve uygulanmak zorunda
ama; kurumların niteliği ve içeriği çok
değişiyor. Dolayısıyla bu eğitimlere ilişkin eksikliklere sebep oluyor. Alanda,
ben bu eğitimi veriyorum diyen insanlar,
ne yazık ki alanın popülaritesini kullanıp bir biçimde olumsuz yöne
evrilmesine neden olabiliyorlar. Öte yandan bir kere bir lisans programının
eksikliğini de hissediyorum. Bu
eksikliği Çağdaş Drama Derneği, büyük ölçüde kapattı ancak yeterli değil. Ayrıca
bir doktora programı yok, sadece yüksek lisans programı var ve bu da yeterli
değil, doktora programına da ihtiyaç var.
Bütün bunlar, bütünlüklü olarak
üniversitelerde olmalı. Verilen eğitimin; lisans, yüksek lisans, doktora
bağlamında gerçekleşmesi gerekir.
Bir başka noktadan bahsedecek olursak;
Uluslararası alanda gayet iyi durumdayız ama buralarda da daha derinlikli projeler
yapılabilir. Çünkü; yaptığımız şeyleri vitrinde yeterince tanıtamıyoruz diye
düşünüyorum.
Uzaktan eğitimle drama
eğitimi veren kurumlarla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Dramanın
uzaktan eğitimi olmaz. Çok net bir biçimde ifade edebilirim. Çünkü, az önce de
bahsettik; grup üyelerinin yaşantıları çok önemli. Ben senden bir şey
öğreniyorum, sen benden bir şey öğreniyorsun. O çemberde bulunan bir insana, ön
yargısız bir biçimde yaklaştığımızda ki- dramanın temel amaçlarından bir tanesi
de bu- birbirimizin deneyimlerinden birçok şey öğrenme fırsatını yakalıyoruz.
Böyle çok fazla uzaktan eğitimle sertifika veren kurum var, bana da yakın zamanda
gitmiş olduğum bir eğitimde söylediler; yani siz vatsap grubumuza üye olun ben
size herhangi bir tane oyun göndereyim,
her gün yapacağınız bir canladırmaya ilişkin bilgi aktarayım tarzında
söylemler … Bunlar çok sıkıntılı işler. Hem alana zarar veren, hem eğitmenlik mesleğine zarar veren
durumlar ne yazık ki.
O kadar adı geçti biraz da Çağdaş Drama’ya değinelim. Misyonundan ve
faaliyetlerinden kısaca bahseder misiniz?
Tabiki.
Derneğin bu sene 30 yılı…
Kutlu olsun!
Hepimize.
Ben, üyesi olduğum için gurur duyuyorum.
Çünkü drama alanına müthiş emek vermiş insanların bir biçimde biraraya geldiği
bir çatı. Profesör Doktor İnci San ve Tamer Levent öncülüğünde kurulmuş bir
dernek. Uzun zamandır da bu derneğin
içerisindeyim, şu an derneğin başkanı; beni dramayla tanıştıran, az önce bahsini
geçirdiğim; Ömer Adıgüzel Hocam.
Şimdi
dernek şöyle bir noktada; üyeleri var ve bunun yanı sıra derneğin de organik bir yapısı sayılabilecek,
MEB’e bağlı bir kurs programı var. Olabildiğince biz bu iki kısmı ayırmaya
çalışıyoruz, çünkü demokratik kitle örgütü olmanın getirdikleri var. Yani; biz,
işbirliklerinde bulunuyoruz, dernek olarak gönüllü işler yapıyoruz, uluslar
arası bağlantılarımız var, kongreler düzenliyoruz, hizmet içi eğitimler
veriyoruz. Bütün bunların hepsi derneğin içerisindeki çok değerli drama
çalışmaları. MEB Özel Doğaç ise; derneğe bağlı, az önce sözünü geçirmiş olduğum
bir sertifikasyon programı. Ama en nihayetinde baktığımızda, oradan yetişen
insanlar; diğer tarafa desteğini veriyor, diğer taraftan yetişen insanlar;
dernek içerisinde kendilerine yer buluyorlar. Üyeleriyle ve katılımcılarıyla
gerçekten de güçlü bir yapı olduğuna inanıyorum. Şu anda 16 tane temsilciliği
var, 3 tane şubesi var. Genel merkezi Ankara’da. İzmir, Eskişehir, İstanbul şubelerimiz
var ve Anadolu’nun birçok farklı ilinde de temsilciliklerimiz var. Dramayı
yaygınlaştırmaya çalışan bir kurum.
Türkiye’deki en köklü kurum
zaten.
Tabi tabi. Baktığınızda 1990 yılında kurulmuş
bir dernek. Ben de 2000 yılından bu yana tanığıyım 20 yılına. çok köklü bir
dernek gerçekten de. Çok sevdiğimiz arkadaşlarımız, dostlarımız, hocalarımızla
birlikte üretmenin tadını her dönem ayrı ayrı yaşadık hala da yaşıyoruz.
Drama eğitimi niçin var
olmalı?
Az önce dediğim üzere önyargılarımızdan
kurtulmak için aslında. Bu bir değişim dönüşüm projesi; insanlığı anlayabilmek
için, birbirimizi anlayabilmek için, birbirimizi dinleyebildiğimiz,
birbirimizin fikirlerine önem verdiğimiz bir dünya yaratmak için dramaya gereksinim duyuyoruz. Kendimizi daha iyi
ifade edebilmek için…
Tam anlamıyla bir başka
bireyle empati kurabilmemizi sağlayabilir mi peki?
Tabiki, işin içerisinde empati de var
baktığımızda. Başkalarının neler düşündüğünü, neler hissettiğini, dramada
kurgusal ortamlarda deneyimlemeye çalışıyoruz, ama bu kurgusal ortamın bize
katkıları, atölyenin sonrasındaki yaşamımızı da etkiliyor. Çok şey öğreniyor
insan, dönüşüyor. Dolayısıyla; başkası ne düşünür, ne yapar, ne hissetmiştir… Bütün
bunları sorguluyorsunuz ve bu sorgulama sürecinin sonunda bir duygu
geliştiriyorsunuz, bir tepki
geliştiriyorsunuz. Tartışılır tabi bu geliştirme duygusu ve tepkiler…
Biz, dramada çözülmesi gereken problemler yaratmaya
çalışıyoruz. Bu çözülmesi gereken problemler; yaşamda karşılaşabileceğimiz
problemler. Katılımcımıza kurgusal ortamda bir durum yaratmaya çalışıyoruz ve
diyoruz ki; böyle bir problem çıktı karşına sen nasıl çözerdin…böylece farklı bakışaçıları, farklı durumlar, farklı
görüşler bir problemin tek bir yolla
çözülmeyeceğini bize deneyimletiyor. Bir sorunu birçok farklı bakışaçısıyla
değerlendirebilme yetisi kazandırıyor.
Yaratıcı Drama alanına dair genel
bir algı var. Daha çok çocukların gelişim ve öğrenme sürecini desteklemek
amacıyla tercih ediliyor. Okul binaları dışında dramanın kullanım alanlarından
bahseder misiniz? Sizin yürütücülüğünü yaptığınız atölye konuları neler mesela?
Şöyle ki okul binaları dışında; az önce de
bahsettiğimiz üzere dernekteki arkadaşlarımızın yaptığı çalışmalar, dramayı
gerçekten yaşamın odağına alıp bambaşka yerlere götürüp okul ortamından çıkartıyor.
Senin de bildiğin üzere, birçok müze çalışması yapılıyor, dezavantajlı
gruplarla yapılan çalışmalar var, göç etmiş insanlarla yapılan çalışmalar var,
özel eğitim gereksinimi olan bireylerle yapılan çalışmalar… Dolayısıyla; drama
sadece okul binasına sıkıştırılacak bir alan değil ve bı noktadan baktığımızda
da herkesin dramadan yararlanma hakkı var. Bu bağlamda da, okul binalarının
içinden dışarıya da ulaşması gereken bir alan.
Ben
neler yapıyorum kendi atölye çalışmalarımda; ben bir öncüyü çalışıyorum
yoğunlukla; Doroty Heathcote. Ona ilişkin çalışmalar yapıyorum çünkü; farklı
bir öncü. Onun da gerçek yaşam, drama ilişkisinin çok organik olması gerektiğine
ilişkin görüşleri var. Üniversitede çalıştığım için gençlerle ilgili çalışmalar
yapıyorum. Eğitimde Yaratıcı Drama Topluluğumuz var. Her sene farklı bir tema
belirliyoruz. Bu tema, öğrenciler tarafından belirleniyor. Atölye
çalışmalarımıza süreç odaklı başlıyoruz, dönemin sonuna doğru da sonuç odaklı
yürütüyoruz çalışmalarımızı. Dramaya birazcık benzeyen tiyatral çalışmalar
yapıyoruz.
Yaratıcı Drama, köklü bir
geçmişi olmasına rağmen Türkiye’de henüz çok yeni adından söz ettirmeye
başlayan bir alan. Özellikle eğitimciler, öğretme süreçlerinde klasik öğretme
tekniklerini yavaş yavaş terketmeye başladılar. Birçok okulda yaratıcı drama
teknikleri kullanılmaya başlandı. Öte yandan MEB’İN yaptığı açıklamalarla sanki
biraz daha altı çiziliyor artık. Atılan bu adımları yeterlı buluyor musunuz? Drama
eğitiminin yaygınlaşması için daha başka ne tür adımlar atılmalı?
Az
önce bahsettiğim lisans programı kesinlikle çok önemli. Çağdaş Drama Derneği ya
da MEB onaylı programı, nitelikli bir biçimde yürüten programlar, alandaki
öğretmen eksiğini gidermeye çalışıyor. Büyük oranda bu açığı Çağdaş Drama
Derneği’nin kapattığını söyleyebilirim. Fakat yine de bütünlüklü bir drama
eğitimi eksik kalıyor. Bizim 320 saatlik bir programımız var. Bu 320 saat
içerisindeki konu başlıklarımız belli. Bana göre yetmeyen bir program. ama
işlerliğine baktığımız zaman da öğretmen ve öğretmen adaylarının yoğunluklu
tercih ettiği bir program. Öğretmen veya öğretmen adayı olarak sertifika
programına başlayanlar, belli bir formasyon eğitimi almış olarak gelmiş oluyorlar,
dolayısıyla dramayı yöntem olarak kullandıkları yerler oluyor.
Peki ya öğretmen adayı olmayanlar için
verilen eğitim yeterli mi derseniz; onlar da dramaya ilişkin bir görgü
kazanıyorlar. Gerçekten de bu görgünün dramayı aktarma konusunda yeterli
olabilecek bir görgü olduğuna inanıyorum. Ancak belli bir formasyon sürecine
tabi olmayan katılımcılar için; öğrencisiyle ilişkisi, iletişimi, okula gidişi,
okulda yaptığı şeyler… Bu açılardan eğitimin detaylandırılması ve farklı bir
noktaya taşınması gerektiğini düşünüyorum.
Saat olarak biraz daha arttırılmalı mı?
Bana
kalırsa, arttırılması iyi olacaktır. Bu dediğim şeyler tabiki bir lisans
programı mantığında şu anda. Daha az sürede eğitim alarak da drama çalışması yapılabilir mi, yapılabilir.
Dolayısıyla alternatifli bir programın üretilmesi lazım. Yani belki de kişilere
uygun olabilecek drama programları. Nasıl bir dil kursuna gidiyorsunuz,
öncelikli olarak sizi bir teste tabi tutuyorlar ve belli bir aşamadan başlıyorsunuz, buna da biraz öyle bakılabilir. Yani; gelişim
dönemi özelliklerinden tutun da sınıf yönetimine varıncaya kadar eğer bunu
okulda kullanacaksa… Okul dışında kullanacaksa ona göre başka bir süreçten
geçip ilgili programın ilgili yerinden dahil olabilir. Dolayısıyla katılımcının
belki çok uzun süre eğitim alması gerekecek belki de daha kısa süreli bir
eğitimle drama eğitimini tamamlayabilecek bir noktaya gelecek.
Kişiye özgü diyebilir miyiz?
Kişiye özgü ama tabiki belirli noktalarda
gruplandırılabilecek süreçler olmalı.Her kişiye özgü yapamazsınız ama belirli
gruplar ya da belirli kriterler belirleyip yapılabilecek çalışmalar olduğuna
inaniyorum.
Konuşuluyor mu bunlar?
Çok uzun zamandır konuşuluyor bunlar. Alana
göre yapalım, okul öncesi ve drama, özel eğitim ve drama gibi kriterlere göre
programlar açalım dediğimiz noktaları yıllardır konuşuyoruz biz. Ama; henüz o
olgunluk seviyesine gelmedi. Çünkü hala az öncede bahsettiğim üzere; dramayı
anlatmaya çalıştığımız yerler oluyor ki bence yine de iyi bir noktadayız. Ben 20 yıldır hem uluslararası
alanda, hem de Türkiye’deki drama çalışmaları’nın ne derece görünür, bilinir
olduğuna tanığım.
MEB açısından
değerlendirecek olursam; MEB bünyesinde çalışan öğretmenler, kendi istekleri
doğrultusunda drama eğitimi alıyorlardı ama MEB, şimdi şimdi diyor ki; ben size
bu eğitimi vereceğim; hizmet içi eğitimlerle, başka eğitimlerle… Çok daha
öncesinde dönem dönem yapılan çalışmalar vardı. MEB bünyesindeki öğretmenlere
de, yöneticilere de verildi bu tarz çalışmalar ama; sürekliliği yoktu. Şimdi yeni adımlar daha sürekli olabilecek bir
biçimde gibi görünüyor.
En sevdiğim soruya geldik;
Sizin tez sürecinizden bahsedelim biraz. Drama öncülerinden Doroty Heathcote’un
drama yaklaşımları üzerine çalışmışsınız. Yüksek lisans tezine karar vermenizde
etkili olan sebepler nelerdi?
Benim
de gurur duyduğum bir süreç oldu.
Süreç boyunca evinde
kalmışsınız.
Evinde kaldım evet. Alana dair övündüğüm bir
iki şey var, onlardan bir tanesi; Heathcote ile ilgili çalışma yapmış olmam ve Heatcoth’un evinde kalmış olmam. Bana çok
şey kattı çünkü.
Konuya karar verme sürecine gelirsek; O sırada
derneğimizin başkanı Ömer Hoca, aynı zamanda benim de yüksek lisans tez
danışmanımdı. İlk zamanlar, hocalarımızla konuştuğumuzda estetik üzerine
çalışmayı düşünüyordum. Sonrasında Heathcote, bir kongre için Ankara’ya geldi
bu vesileyle tanışmış oldum. Böylece; Ömer Hoca’nın da yönlendirmesiyle Heathcote çalışmaya karar verdim.
Heathcote buraya geldiği zaman, ben Çağdaş
Drama Derneği Yönetim Kurulu Üyesi’ydim. Atölyesine doksan kişi kayıt
yaptırmıştı, aslında otuz kişilik bir atölye olacaktı. Üç farklı atölyeye
bölünerek yapıldı. Atölye bitiminde de kendisine minik bir hediye sunulacaktı,
ben hem yönetim kurulu üyesi, hem de çalışma yürütecek kişi olarak küçük bir
takdimde bulunmuştum. Sonrasında zaman geldi geçti ve yüksek lisans tezimi
hazırlamak üzere İngiltere’ye Heathcote’un yanına gittim.
Oradaki deneyim ve
gözlemlerinizi de biraz paylaşırsanız seviniriz.
Tabiki.
Ben üç gün kaldım evinde. Buradayken de çok gıpta ettiğim bir enerjisi vardı,
oraya gittiğim zaman da bu düşüncemi netleştirmiş oldum. Buradaki atölyesinde
üç gün boyunca, atölyede hiç oturmadı diyebilirim. Biz, çok enerjik insanlar
olduğumuzu iddia etmemize rağmen günün sonunda hepimizin enerjisi tükendi, ayakta kalan tek
kişi Heathcote oldu.
İngiltere’deki
yaşamında da, sabah saat dört buçuk civarında uyanan biriydi. Saat 10’dan sonra
da uyumuş oluyordu. Kendi evinde kızı, damadı ve torunuyla birlikte kalıyordu.
Dört buçukta kalktıktan sonra gününün geriye kalanını; ütüsünden tutun da gün
içerisinde yapacağı çalışmalara
varıncaya değin, planlayarak yapardı. Hatta çalışmalarını yapılandırırken;
sabah dört buçukta kalktıktan sonra
dünya haberlerini dinleyerek yapılandırdığını, daha doğrusu dünya haberlerini
önemseyen bir tavrı olduğunu ve oradan hareketle de drama çalışmalarının
konularına karar verdiğini söylemişti.
Üç gün boyunca biz de sabahtan akşama kadar
düzenli olarak çalıştık. Öğle yemeğinde dahi muhabbetlerimiz devam etti. Hatta
küçük bir anı paylaşımı olsun en başta bahsettiğim enerjiye gönderme yaparak;
İlk gün, ben evlerine vardığımda kızı Marien şöyle bir ricada bulundu; annem
çok yorulursa, çalışmayı bırakıp biraz dinlensin diye. Ben de kendisini
yormamaya meyilli hareket ettim. Ama o, çalışmaları sürekli perçinleyen, yüksek
bir enerjiyle devam ettirdi. Sabah çok erken başlayıp öğle yemeği araları da dahil
olmak üzere çalıştık. Akşam yemeğinde de aile ile birlikte oluyorduk.
Bir
de Manchester Metropolitan
Üniversitesi’nde, Heathcote ile ilgili bir arşiv vardı orayı da ziyarete gitmiştim.
Sizin içinde epey yorucu bir
süreç olmuştur.
Tabiki. Akşam benim mesaim devam ediyordu.
Konuştuklarımızı toparlıyordum; aktarıyordum, çeviriyordum, ertesi güne eksik
olan yerleri belirliyordum.
Döndükten sonra iletişiminiz
devam ettiniz mi?
Döndükten sonra iletişimimiz devam etti.
Ben oraya gitmeden önce de, güzel başlamıştı iletişimimiz. Çünkü; gitmeden önce
sorularım vardı, onun bana gönderdiği kaynaklar oldu. Döndükten sonrasında yazdığım notlara ilişkin sorduğum sorular
oldu. Onların hepsini yanıtladı, çok özenliydi bu konuda gerçekten de.Heathcote
ile bir dönem mektuplaştık. Onun el
yazısıyla aldığım mektuplar hala duruyor. Kendisi vefat ettikten sonra da
kızıyla ve damadıyla iletişimimiz devam etti.
İngiltere’de
Heathcote adına yapılan bir kongre olmuştu, oraya da gidip bir bildiri
sunmuştum. Orada da tekrar hem aileyle hem de Heathcote ile çalışmış insanlarla
anmış olduk. Benim için müthiş bir deneyimdi gerçekten de. Hem kendi yaşamına
ilişkin hem özel yaşamına ilişkin hem dramayı nasıl yapılandırdığına ilişkin hem
de yaklaşımlarına ilişkin çok şey öğrendim.
Heathcote ne tür kitaplar
okuyordu?
Evindeki kitapların hepsinin drama kitabı
olmadığını söyleyebilirim. Kendisinin de söylediği şeyler; kişisel gelişime
yönelik kitaplar olduğuydu. Felsefe kitapları vardı, sosyoloji kitapları vardı.
Yine kendisinin el yazısıyla yazılmış birçok atölye çalışmalarının olduğu
klasörler vardı.
Hepsine baktınız mı?
Evet.
Güzeldi gerçekten. Arşivinde, video kasetleri de vardı, video kasetleri
üzerinden de değerlendirmeler yaptık.
Hiç bilmeyenler için
Heathcote’un drama yaklaşımından da kısaca bahseder misiniz?
Doroty
Heathcote’un drama yaklaşımı, evrilen bir süreç. Kendisi ilk başladığı zamanlar;
İngiltere’deki drama anlayışından da farklı bir şeyler ortaya koyuyor.
Çözülmesi gereken problemlerden bahsetmiştik ya, ilk çalışmalarına Karmaşa İçindeki İnsan olarak nitelendirilen bir yaklaşımla başlıyor.
Bu yaklaşımda; İnsanların çözmesi gereken kurgusal durumlar yaratılıyor.
Karmaşa içindeki insanın kendisinin de role girerek, problemlere ilişkin
çözümler üretmesi bekleniyor.
Sonrasında Süreçsel Drama var, öncesi Süreçsel Dramayı, kendisi kabul etmese de alanda çalışma yürüten başka uzmanlar, Süreçsel
Dramanın, Doroty Heathcote ile birlikte başladığını söylüyorlar. Heathcote’da,
kendi eğitim dönemlerinden anımsadığı bir yaklaşım olarak, esinlenmiş
olabileceğini söylüyor ve bazı yerlerde kendisinin yarattığını kabul ediyor.
Süreçsel Drama çalışmalarında da; Herhangi bir
duruma, probleme ilişklin –bunlar genelde toplumsal ya da sosyal olanla ilgili
oluyor- bir dramatik yapıdan başlıyor ve sorun farklı bakışaçılarıyla
değerlendirilip çözülmeye çalışılıyor.
Size de tarz olarak yakın
mı?
Sonrasındaki
yaklaşımlarına geldiğmizde tarz olarak yakınlaşıyoruz. Ben de tıpkı Heathcote
gibi, özellikle öğrencilerle yapmış olduğumuz çalışmalar da; Belirli bir
program doğrultusunda gitmiyorsam, konu
seçiminde özgürsem; toplumsal veya sosyal olan sorunlara temas etmeye
çalışıyorum.
Heathcote’un sonraki çalışmalarında
kullandığı Rolün Yuvarlanması adlı
bir yaklaşımı var; Bu da okullardaki disiplinler arası çalışmayı odağa alıyor.
Çok kabaca ifade edecek olursam; boş bir sınıfta başlıyorsunuz ve herhangi bir
dersin öğretmeninin yapmış olduğu çalışmada, öğrenciyle bıraktığı bir ipucu,
bir sonraki dersin çıkış noktası oluyor. Gitgide sınıf genişliyor ve birbirlerinin
yaptıklarından beslenerek devam eden bir sürece evriliyor.
Daha sonra Uzman Mantosu yaklaşımı geliyor; öğrencilerin kendileri gibi
davrandıkları bir ortam oluşturuluyor. Az önce kurgusal olandan bahsetmiştik,
bu yaklaşımda; kurgusallığı ortadan kaldırmaya başlıyoruz. Katılımcıların her
biri, birer uzman rolüne giriyorlar. Yine dramatik bir yapıyı çözmeye
ilişkin yaptıkları bir çalışma söz
konusu. Ama; uzman rolünü üstlenirken kendileri gibi davranıyorlar. Bizim drama
çalışmalarında deneyimlediğimiz kurgusal olanda, yapmış olduğumuz role
inanmadığımızda, zaman zaman yapmacık durumlar ortaya çıkabiliyor. Uzman
mantosu bunu biraz kırıyor. Sözgelimi; bir kurumun çalışanları oluyoruz,
sonrasında biz, bu kurumdaki çalışanlar olarak duruma inanmaya başladıktan
sonra, bu kuruma bir iş geliyor, çalışma yapacaksak o kurumun çalışanları
olarak çözüyoruz konuyu..
Son
olarakta; Komisyon Çalışması var; bu
yaklaşımda da; Uzman Mantosunu gerçek
yaşama taşıyoruz. Gerçek yaşamda olan, gerçek bir işe ilişkin yapılan drama
çalışmalarından oluşuyor. Burada kurgusallık yitiyor. Başka bir felsefi durum
var. Kanadalı Sosyolog Erving Goffman’ın söylediği gibi; yaşam bir sahne. Bizim, aslında yaşamda en doğal olduğumuz zamanlar;
kendimizle başbaşa kaldığımız zamanlar. Bir başkası dahil olduğu zaman, o doğallık
yitmeye başlıyor. İyi bir anneyi oynuyoruz, meraklı bir babayı oynuyoruz,
hastalariyla çok ilgili bir doktoru oynuyoruz. Yani; hep ideal olanı oynuyoruz.
Yaşamımızda, toplumdaki insanların bizim hakkımızdaki düşüncelerini
önemsediğimiz için bu rolleri gerçekleştiriyoruz. Dolayısıyla; gerçek yaşamda
doğal olduğunu düşündüğümüz zamanlarımızda bile bir kurgunun içinde
olduğumuzdan bahseder Ervin Goffman. Heathcote’da, buradan hareketle diyor ki;
zaten biz gerçek yaşamda belli başlı rollere sahibiz. Dolayısıyla, dramada da
gerçek yaşamın içerisindeymiş gibi devam etmeliyiz.
Okuyanlara da buradan bir gönderme olsun; evde,
kendimizle baş başa kaldığımız zamanları bir düşünelim; kimseyi umursamadan,
rahat hissettiğimiz anlar… Her açıdan rahatız; giydiğimiz kıyafetlerden tutun da yaptığımız eylemlere varıncaya
kadar. O zaman mutfağınızın kirliliği sizi ilgilendirmiyor, girdiğiniz tuvalet,
yediğiniz yemek… İşte oradaki doğallıktan bahsediliyor. Dolaysıyla da o
doğallığı yakalayabilmek bu yaklaşımda önemli.
Süreci içselleştirebilmek
adına çok etkili oluyordu
Kesinlikle. Çünkü kurgu ve gerçek yaşam
arasında çok ince bir çizgi var. Uluslararası platformda da; drama bunun neresinde diye
sorgular devam ediyor…
43 dakika olmuş bu arada
zaten sorular da bitti.
. Teşekkür
ederim.
Asıl ben çok teşekkür
ederim, vakit ayırdığınız için…
Çağdaş Drama Derneği Genel Merkez: http://yaraticidrama.org/
Söyleşi: Gözde Can Gözüaçık
Çağdaş Drama Derneği Genel Merkez: http://yaraticidrama.org/
Söyleşi: Gözde Can Gözüaçık
Yorumlar